Şubat 2001, Ağustos 2018, Mart 2022...
Başka çok sayıda benzer tarih var ancak şimdilik yazdıklarımla yetinelim. Bu tarihlerin ortak özelliği, döviz fiyatının bu tarihlerde ani bir sıçrama göstermiş olmasıdır.
İktisat, döviz fiyatlarının; iki ülke arasında ekonomik/ticari dengelerin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için her iki ülkenin enflasyon farklarından arındırılacak şekilde yeniden güncellenmesini öngörür.
Ay başında 7 TL = 1 USD ise ve bu ayın Türkiye enflasyonu %3, ABD enflasyonu %0,5 ise yeni döviz kuru, 7*(1+0,03)/(1+0,005)= 7,1741 'dur. Bu da döviz kurunda %2,49'luk bir artışa tekabül eder. Yeni döviz kuru ile ilişkilere devam edilmesi halinde (başka unsurlar sabit tutulduğunda) ekonomik dengelerde bir sapma görülmez, ticaret bu yeni kurdan eskisi gibi devam eder.
Bu yaklaşımın mantıksal tutarlılığında bir problem olmadığı gibi konuyu açıklayan bir başka iktisadi yaklaşım da bulunmamaktadır.
Şimdi başlangıç noktamıza geri dönelim. Yukarıda belirttiğim tarihlerde döviz kuru, öngörülmesi mümkün olmayan ölçekte bir sıçrama yapmıştır. Bu sıçramaları, ekonomik gerekçelerle izah etmenin, "kur üzerindeki stresi attı da dengesini buldu" demenin kendini küçük düşürmek dışında bir açıklama değeri yoktur.
Kurun bu sıçrama hareketi, o sırada ekonomik veya siyasi zeminde aktüel olarak meydana gelen bir belirsizliğin satıcılar tarafından algılandığını göstermektedir.
Aykırı sesler çıkıyor ama kimsenin elinde ekonomik atmosferi anlık ölçecek bir barometre bulunmadığını ve karar alıcılara iktisadın en erken aylık, finansın ise neredeyse saatlik bilgi sunduğunu hatırlatalım. Dolayısı ile kur artışları karşısında gerçek iktisatçıların ışık görmüş tavşan ya da dut yemiş bülbül gibi kalmalarına karşın finansçıların olaya hakim falcı pozu vermeleri kimseye inandırıcı gelmesin.
Sıçrayan kur, finansçıların öyle zannettiği gibi kurun olması gereken yerine geldiğine işaret etmez. Söylemeye çalıştığım, ortamda karar almayı güçleştirecek gelişmeler olduğu ve bu sis dağılana kadar herkesin olduğu yerde pozisyonunu koruması; sıçrayan (yeni) kurun sistemin sigortası niteliğinde bir işlev gördüğünün fark edilmesidir.
Diğer bir deyişle sistemde aşırı enerji yüklenmesi olmuş ve anlık ekonomik ilişkilerin merkezinde bulunan döviz kuru, sigorta işlevi görerek atmış/sıçramış ve sisteme enerji girişini engellemiştir. Nitekim enerji girişinin sürmesi, sistemdeki aşırı enerji yüklenmesini arttıracaktır. Böyle bir ortamda haber akışındaki asimetrinin düzelmesi, ne olup bittiğinin ilgili herkes tarafından anlaşılması, belirsizliğin ve piyasalardaki dengesizliklerin giderilmesi için ekonomik aktörlerin ortalık aydınlanıncaya kadar hareket etmemesi (karar almaması) gerekir. Bu üç beş gün alabilecek bir süreç te olabilir.
Türkiye'de nasıl oluyor? Kurun sıçradığı seviye, yeni bir başlangıç noktası kabul edilerek sanki olağandışı hiç bir şey olmamış gibi hayatın adı konmamış bu miladından iş ve işlem yapmaya devam ediliyor. İktisadi olmayan bu (travmatik) davranışın tarihi, psikolojik nedenleri var.
2002 yılının Şubat ayında 680 TL'den 960 TL'ye (iki hafta sonra 1.200 TL'ye) sıçrayan kur hareketi, aynı yılın Ekim ayında 1.640 TL dolaylarında iken bir anda karakter değiştirip yaklaşık 5 yıl sürecek bir düşüş trendine girdi.
Ekim ayında ne mi oldu? Kur hareketinin iç yüzüne dair vicdanını daha fazla bastıramayan bir fon yöneticisi, kamuoyuna döviz kuru ile ilgili olan bitenle ilgili açıklamalar yaptı. Devlet yetkilileri bu arkadaşla temasa geçip doğrudan bilgilendiler. Mangalda kül bırakmayan dönemin kamu bürokratları kur artışı sisteminin nasıl çalıştığını bu açıklama ile öğrendiler. Sistem aşikar olunca oyun da bitti.
Kur hareketinin nereye kadar gidebileceği konusu bugün de ekonomik çevrelerde tartışılan bir konu ve elimizde enflasyon oranları dışında gösterge yok. Kendine iktisatçı görüntüsü veren finansçıların yorumlarına itibar ederseniz zaten yıllar önce bitmiş, tükenmiş olmamız gerekiyordu. Ancak serbest kur rejiminden çıkılmadıkça her türlü kur (panik) atağına açık olduğumuz ve meslek erbabının telaş yaparak felaketi üstümüzde tuttuğu ortada.
Son söz olarak bu işin matematiğine göre kurun düşük bir yerlerde tahakkuk etmesi gerekirdi ancak doğal olmayan nedenlerle öyle olmadı ve asgari ücretin tüm işgücü fiyatları için referans bir değer olması nedeniyle USD kurunu 7 TL'nin altını beklemenin Türkiye'nin menfaatlerine uygun olmadığı kanaatindeyim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.