“Bu dünya, iyi olanların değil, iyi oynayanların dünyası.” sözü içinde barındırdığı anlam nüktesi bakımından günümüzün samimi olmayan insan ilişkilerini özetler niteliktedir. Kripto sözü tam da bunlar için söylenmiş gibidir.
Gücü elinde bulunduranlar zaman zaman ilkelerin, ahlakın, faziletin gerektirdiği liyakat çerçevesiyle değil, daha çok görünenin aldatıcılığı sayesinde -sözüm meclisten dışarı- sırnaşık, ikiyüzlü, dalkavuk ve her dönemin adamı biçimindeki -ki biz bunlara omurgasız diyoruz- hal ve tavırlarıyla durumu idare eden ve menfaatini kaybetmeyen kişilerdir.
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” Ayeti için Peygamberimiz: “Beni Hud suresi ihtiyarlattı.” buyurmuştur.
Doğru olmayı çoğunlukla kolay bir şey zannederiz. Doğru olmak imkânsız olmamakla birlikte çok zordur. Çünkü doğru, çoğu kez kişinin veya hâkim zihniyetin menfaatlerine dokunur. İnsan menfaatine düşkündür. Dolayısıyla menfaatine zarar geldiği yerde insan çoğu kez doğrudan ayrılır. İşte doğru insan burada boy gösterir: Adaletten yana mısın, zulümden yana mı? Hakk’tan yana mısın, yanlıştan yana mı?
Doğru bazen bir söz, bazen bir davranış, bazen bir yargı, bazen bir karar, bazen bir sonuç ve bazen bir kanundur. Bütün bunların yanında niyet doğruluk için değişmeyen bir durumdur. Öyleyse insanın iyi niyetli veya kötü niyetli olması sözünün ve davranışın veya bütün bunların sonucu olan neticeye bu açıdan bakılır.
Mahkemelerdeki iyi hal indirimi; çoğu kez meşru savunma, ağır tahrike bağlı işlenen suçlarda indirime gidilmesi hep iyi niyete nispet edilmektedir. Kötü niyet veya kasıt ise ağırlaştırılmış veya daha ağır cezalarla sonuçlandırılan davalar niyeti de sorgulamaktadır.
Doğru yaşamanın getirdiği riskler çoğu kez çeşitli bedeller ödemeyi de beraberinde getirmektedir. Çünkü doğrunun hâkim olması için yanlışla da mücadele etmek gerekliliği çoğu kez fedakârlık, çile, gözyaşı, kavga ve savaş demektir.
Sokrates devlet tarafından tanınan tanrılara saygısız davrandığı, gençleri yanlış yola soktuğu için idama mahkûm edilmiştir. Birçok Peygamberin hayattayken haksızlığa uğradığını biliyoruz ve hatta öldürüldüklerini de.
Dolayısıyla ister istemez doğru yaşamak rahat yaşamayı ve konforu elinde bulunduranların göze alabileceği bir şey değildir.
Bugün Müslümanlar inandıkları gibi yaşayabiliyorlar mı? Mesela faiz belasından aramızda kurtulan kaç kişi var? Ev, araba almak için hepimiz faize bulaşmıyor muyuz? Tarım, çiftçi, sanayici faizle kredi alıp iş tutmuyor mu? Günahla iç içe dip dibe değil miyiz? Her gün ölü eti yemiyor muyuz?
Zannederiz ki doğru yaşadığımız zaman bizler ödüllendirileceğiz.
Hayır. Bu böyle değildir. Doğru yaşamanın bir bedeli, bir yaptırımı ve güçlülüğü vardır. Çünkü doğru yaşayanların doğrularını, yanlış yaşayan hâkim gücün sindirebileceği bir şey değildir. Bu nedenle hâkim güç doğru yaşayanları cezalandırır. Doğru yaşamak için ilke, ahlak, fedakârlık, tevazu, sabır ve çile gerekir. Bu da dünya hayatı için cezalandırılmış çaresizlik gibi görülür.
Doğru insan mevcut hâkim sistemin ve sömürge siyasetinin karşısındaki muhalif insan demektir. Böyle bir doğruya hâkim sistem sahiplerinin müsamaha göstermesi beklenebilir mi? Batı bu nedenle kendi yanlışı olan Kur’an-ı Kerim’i yakmayı meşru ifade özgürlüğü şeklinde göstermektedir.
Günümüzde doğru yaşamak için güçlü de olmak zorunluluğumuz var. Çünkü günümüz şartları güçlü olmayı gerekli kılıyor. Günümüzde gücünü kaybeden her şeyini kaybetmektedir.
Batıl ve Batılılar için güçlü olmakla zalim olmak arasında bir ayrım yoktur. Ama Hakk ve Müslümanlar için bu böyle değildir.
“Onların sizinle savaştığı gibi siz de onlarla savaşın; ancak aşırıya gitmeyin. Çünkü aşırıya gidenleri Allah sevmez.” (Bakara Suresi, 190)
Doğru yaşamaya hüküm giymiş bizler sabrın sonu selamettir düşüncesiyle Hakk’a ve adalete hizmet etmek gayesiyle doğru yaşamak ve gücümüzü bu uğurda artırmak zorundayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.