Maalesef Çorlu Ahi Evran Meslek Lisesi'nde kaydedildiği iddia edilen görüntüleri meslektaşımızın yaşadığı talihsiz, korkunç anları utanç ve hayretler içinde izledik. Suçlu hem öğrenci hem öğretmen ama en çok ta kalıcı çözümler üretemediğimiz/üretmediğimiz eğitim sistemimiz.
Öğrencilerden birisi sürekli olarak ders anlatmaya çalışan öğretmeni taciz ediyor. Sınıfın içinde ayakta gezerek tahtanın önündeki öğretmene el, kol şakaları yapan öğrenci bunula yetinmiyor, bir süre sonra öğretmeni kucağına alarak bir kaç metre taşıyor ve köşedeki çöp kovasına bırakıyor.
Fatih Gizligider Hocam durumu güzel özetlemiş: “Bütün bu yaşananlardan sonra Milli Eğitim Bakanı aynı akşam tüm kanallara çıkıp, ortalığı yıkmalıydı... Çocuk şube o öğrencileri evlerinden alıp, savcı huzurunda tek tek ifadelerini almalıydı... Problemli öğrencilerin velilerine yönelik çocuk eğitimi programlarının başlatılacağı açıklanmalıydı... Öyle bir tepki verilmeliydi ki öğrenci demeye dilimin varmadığı bu saygısız bebeler bu saygısızlığa bir daha tenezzül etmemeliydi... Böyle bir durumda başına gelecekleri bilen veli saldım çayıra demek yerine her an çocuğunu takip etme derdine düşmeliydi. Yapanın yanına kar kaldığını gören ergenler, dün Çorlu'da yarın Tarsus'ta öbür gün tüm Türkiye'de bundan daha beter görüntüleri paylaşacaklar...
Bir harf öğretene 40 yıl köle olan nesilden, geldiğimiz nesil...”
BİMER, Alo 147 ile itibarsızlaştırdığımız, sınıfta kalma sisteminin ya da yönlendirmenin uygulanmamasının sonucudur aslında gördüklerimiz.
Okumak istememesine rağmen, en kısa sürede meslek edindirmek yerine zorla sınıfta tutulan çocukların, okuma- öğrenme gibi bir kaygısının olmadığı sadece ama sadece eğlence olsun diye okula geldiği biliniyor.
Bu öğrencilere kazandırılması gereken (ancak arkadaşlarının etkisine, internete, televizyona karşı bir türlü kazandıramadığımız) ahlak, terbiye ve değerlerimiz, milli eğitimin başka bir kanayan yarasıdır.
Öğrencinin belirli manevi değerlerin farkına varması, yeni değerler üretmesi, benimsemesi ve kişiliğine mal ederek davranışları ile sergilemesi başlı başına bir eğitim alanıdır.
Eğri oturup doğru konuşalım, sistem bırakın eğitimi, öğretimi bile hakkıyla vermekten aciz.
Oysaki eğitimde yanlış bir hareket harakiri demektir.
Eğitim konusundaki bu başarısızlığın, bir türlü kendi yatağını bulamayan bu akortsuz akışın, bu öğrenci yapısının dönüp dolaşıp ileride ülkeyi vuracak oluşu, ıslah edilmezlerse her birinin, geleceğin adli vakalarına imza atacağı kaçınılmazdır.
Hep tekrarladığım bir şey var. Hükümetimiz birçok alanda çok başarılı ancak Milli Eğitim ile Tarım - Hayvancılık konusunda az değil oldukça başarısız. İki bakanımızda çok taze olmalarına rağmen ben Tarım bakanımızda ışık görürken hala Milli Eğitimde kaosun, günü kurtarma peşinde koşmanın hâkim olduğunu gözlüyorum.
İsterseniz önce Tarımla başlayalım. Sayın Bakanımız Fakıbaba, AK Parti'den seçilenler arasında, ayrılıp da dönen ilk ve tek isimdir kendisi. 28 Mart 2004 tarihindeki seçimlerde AK Parti'den belediye başkanlığına aday oldu ve kazandı. 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde ise bağımsız aday oldu ve yine kazandı. Şanlıurfa halkı tarafından çok seviliyor.
Etin ucuzlaması noktasında aldığı cesur kararlar ve yaptığı açıklamalar,300 baş koyun hibe projesi bende Tarım ve Hayvancılıkta sorunların birer birer çözüleceği izlenimini verdi. En önemli işaret, Bakanımızın danışmana gerek duymadan konuya hâkim olmasıdır. Ayrıca kabzımal lobisi dâhil kimseye eyvallahım yok diyen de bir duruşu var.
Demek ki işi ehline verdik mi başarı geliyor, darısı Milli Eğitime demek lazım.
Tarım ve hayvancılık sadece yiyeceğimiz değil, geleceğimizdir bu yüzden siyaset üstü olmalıdır.
Eğer bu coğrafyada biz maruz kaldığımız saldırılar karşısında onurlu, başımız dik, alnımız ak bir şekilde yaşayacaksak bilgiyi ve teknolojiyi Tarım, Eğitim gibi her alanda yakalamak zorundayız.
Bilgi üreten toplum olmak zorundayız.
Eğitime gelirsek maalesef hala kervan yolda düzülür mantığı güdülüyor. İzmir’de müdürümüz öldürülüyor, sonrasında bakanlık ” Her türlü tedbiri alıyoruz” diye açıklama yapıyor, en sonunda ise Çorlu’daki olayla karşılaşıyoruz. Yapılan sadece pansuman, kalıcı tedbirler asla alınmıyor.
İyi niyet olmasına rağmen bugün Milli Eğitime karne verecek olsak karne pek parlak olmayacak.
Almanya İkinci Dünya Harbi'nden yerle bir olarak çıkmıştı. Beş yıl içinde ekonomi rayına girdi. Erhart Mucizesi dediler...
Oysaki ekonomide mucize yoktur. Almanya'nın yeniden kalkınmasının nedeni ülkede eğitimli iş gücü ve uzman varlığıydı.
Biz de 2023 hedeflerini gerçekleştirmek istiyorsak ihtiyacımız olan şey eğitimli iş gücüdür. Bunu başarmak için de eğitimin içinden gelen bir bakana ihtiyaç var.
Bir ara öğretmenlere performans verilmesi gündemdeydi.
Aslında ilk yapılması gereken şey hükümetimizin bakandan başlayıp, müsteşar, il müdürleri, ilçe müdürleri, şube müdürlerine kadar performans karnesi vererek performansı ve motivasyonu düşük olanları bir an önce değiştirilmesi, yerlerine de şube müdürlüğü için okul müdürleri arasından, ilçe müdürlüğü için şube müdürleri arasından, il müdürlüğü için ilçe müdürleri arasından seçimle gelenleri yerleştirmesi doğru bir yaklaşım olacaktır.
Ama her şeyin başında, eğitimin içinden gelen bir bakanın milli eğitimin başına geçmesi gerçeğidir.
Eğer bu gerçekleşirse bizler de eğitimciler olarak; tüm azmimiz, samimiyetimiz ve gayretimizle birlikte, omuz omuza yürüyeceğimize, daha çok çalışıp beklenen neslin yetiştirilmesine söz veriyoruz.
DİPNOT: Afrin operasyonu gibi çok kritik zamanlarda birlik ve beraberlik gerektiğinden hataları görseniz de susmanız gerekir ama konu eğitim olunca çok sessizlik iyi değildir. Önemli olan yaptığın eleştirinin doğru, iyi niyetli ve yapıcı olmasıdır. Nitekim Hayreddin Karaman’ın son dönemlerdeki bir yazısı da bu yapıcı eleştiriye örnektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.