MEB, mahkeme kararı ile tıkanan öğretmenlik kariyer basamakları problemine yıllar sonra el attı. Önce Öğretmenlik Meslek Kanunu ardından yönetmelik, yönerge ve takvim yayınlandı. Birçok eksiğine rağmen önemli bir adım atılmış ve hızlıca uygulamaya geçilmiş oldu.
Öğretmenlik Meslek Kanunu ve kariyer basamakları düzenlemesinden beklentimiz, mesleğin saygınlığının artırılması, problemlerinin çözülmesi, şiddete yaptırım getirilmesi ve özlük haklarının iyileştirilmesiydi. Kariyer basamaklarının ötesinde, 3600 ek gösterge gibi tarihi bir kazanımımızı hayata geçiren kanun ne yazık ki beklenen memnuniyeti üretmedi. Tam aksine tartışmalar bitmek tükenmek bilmiyor.
Peki, nasıl oluyor da MEB, hem tarihi adımlar atıyor hem de tartışmaların, tepkilerin odağında kalıyor, kimseyi memnun edemiyor? Elbette herkesi memnun etmek mümkün değildir, ancak burada daha köklü bir problemle karşı karşıyayız. Kanımca MEB bir yaklaşım ve kavrama problemi yaşıyor.
Her mesleğin ve kurumun kendine özgü hassasiyetleri ve teamülleri vardır. MEB, üniversiteden farklıdır, bakanlar; rektörler gibi davranırsa burada huzur kalmaz. Öğretmen duygusallığın, sabrın, affediciliğin yanında adalet ve tutarlılık sorgusunu en iyi yapan meslek erbabıdır.
Siz öğretmenlerden, uzman ve başöğretmen olabilmesi için kırk dereden su getirmesini isterken, öğretmenlerin başına eğitimle hiç ilgisi olmayan acayip atamalar yaparsanız, bütün hassasiyetleri yıkarsınız. Bir dönem Pamukkale Üniversitesi rektörünün yaptığı türden atamaları çok doğal görür ve onca tepkiye rağmen sürdürürseniz, yaptıklarınızı kendi elinizle değersizleştirir ve kendinizi tartışmaya açarsınız.
Yürürlükte bir yönetici görevlendirme yönetmeliğimiz var, sendikaların neredeyse tamamı şikâyetçi, uygulayıcılar, idareciler, memnun olan yok. İki yıldır belge pazarı kuruluyor, kargaşa yaşanıyor, şampiyon öğrenci transferleri yapılıyor, değiştirin diyoruz. Biz burada bir değişiklik beklerken, benzer bir çizelge bu sefer uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik için getiriliyor.
Yılların öğretmenlerine, yaz tatilinde, bilmem şu kadar saat eğitim, ardından puan barajı yetmiş olan sınav şartı getirilmiş, yetmemiş bir de “destek odasında, hastane okulunda, DYK’de eğitim, zümre başkanlığı, gezi kolu öğretmenliği, formatörlük…” gibi iki adet belge şartı koyulmuş. Gereksiz bir işlem olmuş. Bu kriterlerin herhangi bir yönetmeliğe eklenerek teşvik edilme yöntemi, öğretmenleri küçük düşürmekten başka bir işe yaramıyor. İşin ciddiyetine zarar veriyor.
Acilen bir şeyleri değiştirmek gerekiyor. Ekonomik sıkıntıların derinleştiği, gıda krizi gibi daha büyük sıkıntıların konuşulduğu, siyasetin, dış politikanın hareketli olduğu bir dönemde çok daha ölçülü adımlar atılmalı ve insanlara kulak verilmelidir. Geçen hafta dile getirdiğim “havuz problemi” gördük ki sanılanın ötesinde bir problem ve acilen çözüm bekliyor. Hiç kimse devlet bana çalışmadan maaş versin demiyor, çözüm üretsin, öğretmen, okul müdürü, müfettiş ne mümkünse eğitimin içinde olalım diyorlar.
Böylesine hassas bir dönemde; eğitimin gerçek gündeminden uzak, tali konularla sürekli angarya üreten; bir türlü ardı arkası gelmeyen görevden almalar ve atamalarla mağduriyet ve maliyet üreten; özellikle son dönemde basına yansıyan şoför, danışman, yakın çevre istisna atamaları ile adalet duygusunu yerle bir eden ve üstüne de özensiz hazırlanmış kanun ve yönetmeliklerle kitlesel tepkilere sebep olan bir bakanlık görüntüsünün, ne siyasete ne de eğitim dünyamıza bir faydası vardır.
Bir an önce camianın kurumlarına ve eğitimcilere kulak verilmelidir. Başarı, 2014 sürecinde olduğu gibi topyekûn bir çaba ve sinerji ile gelecektir, bizden söylemesi.