Konsensüs Araştırma’nın Şubat ayı içinde yaptığı araştırmanın sonuçları elime ulaştı.
Öncekilerden farklı olarak bu ankette, "Bu Pazar Cumhurbaşkanlığı seçimi olsa hangi isme oy verirsiniz" yahut, "Bu Pazar seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz" şeklindeki geleneksel sorular yöneltilmemiş.
Ama iki isim üzerinde bir odaklanma olmuş.
Türkiye Değişim Partisi, yani Mustafa Sarıgül ile yakın bir zaman içinde partisini kurması beklenen Muharrem İnce.
Malum, her iki ismin de geçmişinde CHP’den uzun yıllar siyaset yapmışlığı var.
Bu anlamda, ayrılıp kendi yollarına yönelmeleri acaba ne kadar başarılı olacaklar sorusunu da beraberinde getiriyor.
Konsensüs’ün 1500 kişiyle telefonla görüşerek yaptığı ankette bu iki isimle ilgili sorular üç şık halinde sorulmuş.
Buna göre ortaya çıkan sonuç şu şekilde olmuş:
Mustafa Sarıgül için;
Kesinlikle oy veririm diyenler: Yüzde 3,1
Oy verebilirim diyenler: Yüzde 15,6
Kesinlikle oy vermem diyenler: yüzde 81,3
Muharrem İnce için aynı sorular sorulduğunda ise şöyle bir tablo ortaya çıkmış:
Kesinlikle oy veririm diyenler: Yüzde 5,4
Oy verebilirim diyenler: Yüzde 17,3
Kesinlikle oy vermem diyenler: Yüzde 77,3
Peki, bu veriler bize ne anlatıyor?
İlk iki soruya bakıldığında, Sarıgül’ün oy alma kapasitesinin yüzde 18,7, İnce’nin oy alma kapasitesinin ise, yüzde 22,7 olduğu anlaşılıyor.
Kesinlikle oy veririm diyenleri, şimdiden oy vermeye karar vermiş olanlar olarak kabul edecek olursak, İnce’nin yüzde 5,4, Sarıgül’ün ise yüzde 3,1 oranında oy alabileceği sonucu karşımıza çıkıyor.
Anketi yapan Konsensüs Araştırma’nın Başkanı Murat Sarı, bu tercihlerin daha önce CHP’ye oy vermiş seçmene ait olduğunu söylüyor.
O halde, bu tabloya bakarak, CHP seçmeni içinde hem İnce’nin, hem de Sarıgül’ün geniş bir ‘sempati halesi’ oluşturduğu sonucunu çıkarmamız gerekmiyor mu?
Anket bu.
Herkes, kendi görüşünü söylemekte serbest.
Herkes sussun! Mehmet Bekaroğlu konuşacak!
Dün, CHP İstanbul milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, hazırladığı kanun teklifini duyurmak için düzenlediği basın toplantısının videosunu izledim.
Nasıl bir kin biriktirdiyse içinde öyle, burnundan soluyarak konuşuyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘A takımında’ yer alan isimlerin, hususiyetle de İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un devlet memuru olmaları hasebiyle konuşmaması, susması gerektiğinden söz ediyor, bununla ilgili olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda değişiklik yapılması için kanun teklifi hazırladıklarını söylüyordu.
İletişim Başkanı’nın görev ve yetkilerini belirleyen Cumhurbaşkanlığı 14 Numaralı Kararnamesi, İletişim Başkanı’nın Cumhurbaşkanı'na karşı doğrudan sorumlu olduğunu ve onun doğrudan görevlendirmesiyle, talimatıyla hareket ettiğini yazıyor.
Halkoylamasıyla belirlenmiş bir sistemde, seçimle işbaşına gelmiş bir cumhurbaşkanının görevlendirmesi ve talimatıyla hareket etmesi gereken, üstelik de İletişimden sorumlu bir ismin ‘siyasi demeç’ verememesi düşünülemez.
Bu anlamda 657 sayılı Kanun'da bir değişiklik yapılacaksa eğer, bu mantık muvacehesinde yapılmalı.
Doğru olan o olur.
Ama ben kanun maddelerinden vareste şu kadarını söyleyeyim.
Kendisine düzenli ve planlı bir şekilde hücum edilen, saldırılan, eleştirilere muhatap olan bir kişinin kendisini savunmak için söylediği her şey, sarf ettiği her cümle, siyasi olsun olmasın, doğrudan ‘insan haklarının’ alanına girer.
Bırakın o konumları, düz bir memur bile, nasılsa konuşamaz denilerek hücuma uğrarsa, o memurun kendisini savunmasını hiçbir kanun engelleyemez.
O durumdaki birisi konuşamayacaksa eğer, o kişinin insan hakları çiğnenmiş olur.
Bu kadar.
Mevzuyu bu bahis için uyarlayacak olursak, söylenecek şey şudur:
CHP’li milletvekilleri, Veli Ağbaba'lar, Mehmet Bekaroğlu’lar, hatta CHP’nin Genel Başkanı, bakanlar hakkında, cumhurbaşkanına bağlı olarak görev yapanlar hakkında, “Nasılsa biz seçilmişiz onlar atanmış, aklımıza eseni söyleriz, ama onlar cevap vermemeliler” düşüncesiyle mütemadiyen hırpalama kampanyası yapacaksa ve bu kampanyaya ‘maruz kalan’ kişiler, gıkını çıkaramayacaksa eğer, bu taksimi kuzulara şah olsa kurt yapmaz.
Bilmem anlatabildim mi?
Bu arada Sayın Bekaroğlu’na küçük bir soru sorayım:
İstanbul’da yeri garanti olmasaydı acaba kendisi CHP seçmeninin oylarını rahatça alıp, milletvekili seçilebilir miydi?
Tamam, öyle de olsa seçilmiş olmasına itiraz yok.
Ancak, yine de mühim bir soru değil mi bu?
Bekaroğlu, İstanbul değil de, garantisi olmayan bir listeden girse, CHP seçmeninin kaçının oyunu alabilirdi acaba?
Oran değil, sayı olarak soruyorum yalnız.
Yeni Şafak-Haber7
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.