Hayret ve itiraz içeren bir cümle: ‘Bu kadar da olmaz ki!’
Peki, ne kadar olur? Cevap yok…
Yahu yanlışın, ihanetin azı/çoğu mu olur?
Bile isteyerek devletin ali menfaatlerini,
milletin temel dinamiklerini dinamitleyecekler…
Sonra da birileri(!) tarafından yerse ‘kahraman’ ilan edilecekler,
yemez ise bunlara en azından ‘masum’ dedirtecekler,
o da olmaz ise, bu olan biteni ‘fikir ve eylem hürriyetine’ sokacaklar!
Diğer tarafta da:
Bizim mahalledeki bazı ‘ahmaklar’ bu hain yelkene rüzgar olacak,
arada kalan sınır mahalleli bazı kimliksizler ‘ne varmış bunda!’ diyecek,
tuzu hiçbir devirde ‘nem’ kapmayan,
her türlü iktidar yanlısı muktedirler ‘cebine’ bakacak,
Eh kalmış ise birkaç ‘hasbi gönüllü de’ bu olan biten için dertlenecek!
Adaleti, ahlakı ve hoşgörüyü yok ederek;
‘Atasının dilinden anlamaz bir nesil oluşurken’ sus/pus olanlar…
Yarınlarımızın teminatı olan gençlerimizi;
sözüm ona özgürlük adına ‘şeytani düzenin’ kucağına itenler…
Anne/baba/dede/nine, akraba-i talukatı önemsizleştirenler,
bugünlerde ‘bu kadar da olmaz ki’ demeye başladılar!
İşte onlara soruyorum: Ne kadar olur?
Her şeyi madde ile ölçtünüz,
Şimdi de sahte gülücükler bataklığında boğuluyorsunuz!
Evet, sözüm karşı mahallede ‘fink’ atarken,
dili nasırlaşmış, vicdanı körleşmiş,
bencil/egoist,
kendi mahallesini beğenmeyen ‘çağdışı’ çağdaşcıklara…
Ne kadar da ucuza sattınız neslinizi…
Ve bizi nasıl/neyle ‘ipotek’ ettirdiniz!
Kırılmaca/darılmaca yok…
Eğer gerçekten hata yaptığınızı düşünüyorsanız;
Beraberce bu ağır yükün altına girer, sizi affedebiliriz.
Yok, bizi tekraren kullanacağınızı hesaplıyorsanız….
Biz yine bu ağır yükün altına girer,
‘Asımın Nesli’ için çalışır,
dünyevi her türlü bedeli çekeriz!
Size gelince,
İlahi adaletin tecelli edeceği güne kadar:
Yaşasın zalimler için cehennem!