Bu yazıda Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan yüksek lisans tahsili yapmış, tarih bilincine sahip, devlet kademelerinde görev almış bir bireyin dünyasında “Kudüs” ele alınmaktadır. Bireydeki Kudüs algısı 10 yaşından başlayarak kuşaklara ayrılmıştır.
Kudüs: Kaynaklarda kelime olarak kutsallık, kutsiyet, kutsanmış yer veya harim(sebze ve meyve bahçesi) olarak geçmektedir. Ancak, daha çok kutsiyet ve tarih bilinci üzerinde durulacaktır. Konu, bir bireyin hayal dünyasında “imgelerle”, “Birey ABCD” rumuzuyla takdim edilmektedir.
Birinci Kuşak:
Kudüs’e Giriş: Birey ABCD, Kudüs sözcüğü ile ilk olarak ortaokul din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitapları sayfalarında karşılaşır. Bu kutsi başlangıç, Hz. Muhammed sav. in miraç gecesinde Kabe’ den Mescid - i Aksa’ ya “Burak” isimli bir vasıta ile yolculuğuna rastlar. Birey ABCD çocukluk yıllarında Burak isimli bu vasıtayı hayal dünyasında bir ‘koç’a benzetir. Oysa kaynaklarda, “Burak”, daha çok at, deve, katır büyüklüğünde hatta kanatlı bir vasıta olarak varsayılır.
İslam Devleti ordusu Kudüs’ü fethedince, Hz. Ömer kölesi ile birlikte bu mukaddes beldeye(Kudüs’ e) girer. Yolculuk boyunca Hz. Ömer’ in kölesi ile deveye sırayla binmesi Birey ABCD’ de iz bırakır. İsrail’ e karşı bağımsızlık mücadelesi veren Filistin halkının davasıyla haber bültenlerinde karşılaşır. İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulüm, “Kudüs ve Filistin sorunu” olarak TRT’ de birlikte sunulur. Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yasar ARAFAT’ in mücadelesi ekranlarda haber edilir. Zulmün karşısında duran kişi(güç) Yasar ARAFAT’ tır daima. Basında, Kudüs sorununu adeta tek başına göğüsleyen kişidir ARAFAT.
Birey ABCD’ nin, Yasar ARAFAT’ ın başarılı olması için her haber izlemesinde dua edip dileklerde bulunduğu yıllardır. TV.’ de yerel Arap kıyafetiyle gördüğü Yasar ARAFAT, onun için gerçek bir liderdir. Ve benliğinde “Tarih Bilincinin” oluştuğu dönemin de başlangıcıdır. Bu yıllar Avrupa ülkelerinin Lübnan’ı işgal ettiği 80’li yıllardır. Yasar ARAFAT dahil, İslam ülkelerinin bu işgale çaresiz kalması, tarih bilinci içinde yoğrulan Birey ABCD’ nin hayal kırıklığı olur.
Birey ABCD, aynı yaşlarda, ders kitaplarında Selahattin Eyyubi’nin Kudüs’ ü haçlılardan alışını öğrenir. Selahattin Eyyubi’nin konuya verdiği önemi anlamaya çalışır. “Kudüs ne kadar önemlidir ki? Hristiyanlar, haçlı seferleriyle Avrupa’dan Anadolu’ya kadar savaşarak gelmişler? Yüzbinlerce insan bu uğurda kaybolup gitmiştir.” der. Bütün bunlar “Kudüs yolculuğunda!” çocuk aklının flu kalan soruları(imgeleri) olarak sonraki yıllara devreder.
Edebiyat öğretmeni, kompozisyon dersi sınavında, “Ağlarsa anam ağalar, gerisi yalan ağlar.” atasözünü açıklayan bir yazı yazılmasını ister. Birey ABCD sınav kağıdına “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.” yazar. Öğretmeni sıra aralarında gezerken bu cümleyi görür “Ne alaka oğlum”, der geçer. Fakat Birey ABCD cümlesini silmez, konuyu milli mücadele dönemine getirir. Kurtuluş Savaşı’nın nasıl kazanıldığını anlatır. Birlik beraberliğin kıymetini hatırlatır. Tüm Araplar birleşseydi Lübnan’ ın işgaline müsaade etmezlerdi tezini ileri sürer. Ne alaka oğlum” diyerek eleştiren öğretmeni bir hafta sonra sınıfa girer. Birey ABCD’ ye teşekkür eder. “Sen daha da çok yazabilirdin ama kısa kesmişsin” der. Öğrencisi, Türkiye’de yeni yaşanan 12 Eylül Darbesinin korkusuyla daha açık yazmaktan sakındığını söyleyemez. Ancak, 10’lu yaşlarda Kuva-yi Milliye ile Filistin meselesinde bir benzerlik oluşturduğu aşikardır.
Hac ziyaretlerinin sorunsuz gerçekleşmesi için; Osmanlı Devletinin, Mekke’ ye giden yol üstündeki su kanallarını ve kuyularını tamir ettiğini öğrenir. Çünkü suyolları ve su kaynakları eşkıyalar tarafından sürekli yıkılmaktadır. Vehabiler hac yolunda engeller çıkarırken aynı zamanda Kudüs gibi diğer beldelerin de kalkınmasına zarar vermişlerdir.
İkinci Kuşak:
Birey ABCD 20’li yaşlardadır. Miraç Kandili’ nde bir ilahiyatçı hocanın dersini izler. Hoca önce Hz Muhammed’in Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa ’ya seyahatini ve miraca yükselmesini anlatır. Mescidi Aksa’ da tüm peygamberlere namaz kıldırdığını açıklar. Semaya yükselme safhalarına ve oradan dünyaya hediyelerle(namaz gibi) dönüşüne kadar iki saatlik ders olur. Ders hocası, Mescidi Aksa’ nın kapı sayısını bile söyler. Birey ABCD, pek çok ayrıntıya değinen hocaya hayranlığını fark eder. “Miraç Gecesi’nde” sohbet yapan hocaya minnet duygularıyla ayrılır.
Birey ABCD vatan görevini yapmaktadır. Boş zamanında “Ve Çanakkale” kitabını okur. Mustafa Necati SEPETÇİOĞLU, eserinde Filistin topraklarındaki Osmanlı askerlerinin bölgeyi savunmasını anlatır. Roman sayfalarını çevirirken bölgeyi savunmak için yerel Arap kıyafetiyle giden Osmanlı subaylarının fotoğrafı hayalinde canlanır. Bu arada Yasar ARAFAT, TV. haber bültenlerinde yerel bölgenin kıyafetiyle görünmeğe devam eder. Bu arada sivil hayata tekrar dönmüştür. Tarih bilincinde buluşanların günlük arkadaş muhabbetlerinde Ayasofya, Mescid-i Aksa ve Kabe’ nin yerkürede konum olarak aynı çizgi üzerine olduğu bilgisini edinir. Yeryüzünde ibadet ve ziyaret maksadıyla gidilmesi gereken üç mescitten birinin Mescid-i Aksa, Mescid—Nebevi, Mescid-i Haram olduğundan haberdar olur. İlmi eksikliğinin hüznünü yaşar.
Üçüncü Kuşak:
Birey ABCD, otuzlu yaşlara girer. İsrail’i bağımsız bir devlet olarak tanıyan ilk Müslüman devletin Türkiye cumhuriyeti olduğunu öğrenir. Tüm tarih bilinci altüst olur. Müslümanların kıblesinin Medine hicretinden sonra, Mescid-i Aksa’ dan Kabe’ ye geçtiğini öğrenir, cehaletini fark eder. Çünkü artık yetişkin bir kişidir. Bu bilgilere sahip olmakta geç kaldığını kabul eder. Kudüs imgelerine rastlanan bir diğer veri ise Mescid- Aksa’ nın, hac dönüşü ziyaret edilen bir mescit olduğunu öğrenmekte gecikmesidir. Bu kıymetli bilgiler “tarih bilincinde buluşan arkadaş sohbetlerinden” ona kalandır. Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. İsa ve Hz. Zekeriya’nın Kudüs’teki mabet inşa çalışmalarına katkı ve katılımlarına günlük sohbetlerde rastlaması ve gecikmeli şekilde öğrenmesi içini sızlatır.
Tarih bilincinin oluşmasında kitaplar ve sohbetler kadar, TV. haber bültenleri de etkili olmuştur. İzlenen bir haber tüm bilgilerin yeniden karılmasına sebep olur. Çünkü: Yasar ARAFAT tedavi edilmek için Fransa’ya gitmiştir. “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.”, vecizesini söyleyen Atatürk’ ü hatırlar. Arafat’ın eşinin Hristiyan bir ailenin kızı olduğunu öğrenir. Bu durum şüphelere sebep olur. Ve bu şüpheler, Birey ABCD’ nin hayalinde kurduğu bağımsız Filistin devletinin yıkılmasına yol açar. Yasar Arafat’ın verdiği tüm mücadele, kazandığı sempati, itibar yerle bir olur vefatıyla.
İsrail savaş uçakları Akdeniz kıyı şeridinde Filistin sahillerini bombalayıp, top oynayan çocukların üzerine bombalar yağdırıyordu. Akşam bu haberleri izlerken karar verdi: Yarın İstanbul’da İsrail konsolosluğu önünde yapılacak protesto mitingine gitmeliydi. Sabah erken kalktı. Minibüs ve otobüs ile şehir içi aktarmalar yaparak iki saatlik bir yoldan sonra konsolosluk kapısına ulaştı. İstanbul’un dört bir yanından gelen kalabalığa karıştı. Slogan attı. Tarafını belli etti.
Akşam eve dönüş yolunda Uhud Dağı eteklerindeydi. Gün ışığı kadar berrak bir şekilde sahabenin göğüs göğse kılıç sallamasını izliyorlardı. Yanındaki kişi savaşın gerçekleştiği çukurları, çökekleri, tümsekleri tek tek gösteriyordu. Belediye otobüsünde bir anda irkildi. Bütün bunlar o sabah gördüğü rüyasıydı. Rüyasını miting dönüşü anımsamasını çok manidar buldu. Bütün bunları İsrail konsolosluğu önüne protestoya gitmesiyle alakalı ilahi bir mesaj olarak kabul etti. “İsrail konsolosluğu önüne gidip protesto etmekle, ben Uhud Dağı’ nda savaşmış kadar, sevap mı kazandım?” diye de sordu kendine. “Galiba öyle. İsrail’e verilen her tepki, Filistin’de savaşan Müslümanlara bir destektir. Kılıç sallamaktır. Bu toplumsal tepkiler, Mescidi Aksa’ da namaz kılmaya giden Müslümanlara bir destektir.” Dedi.
Birey ABCD 40 yaşındaydı ve Mehmet Niyazi’nin “Ah Yemen Ah” romanının sayfaları arasındaydı. Anadolu’dan mukaddes topraklara seyahatteydi. İstanbul’dan Medine, Mekke ve Yemen’e giden Osmanlı kafilelerinin yolunu kesen bedevilere rastlıyordu. Lise tarih kitaplarında okuduğu bilgiler göz önüne seriliyordu roman anlatımıyla. Okuduğu pasajlar Kudüs yakınlarında yeni yeni imgelere sebep oluyordu: Bedevi Eşkıyalar, Osmanlıların çok zengin olduklarına ve altın yediklerine dahi inanıyorlardı. Osmanlı askerlerine pusu kurup, tuzağa düşürüp, karınlarını bıçaklarla deşerek “altın” arıyorlardı. Bölgede bir boşluk vardı. Mehmet Niyazi’ nin kalemiyle ziyaret edilmesi gereken üç mescidin de güvende olmadığı belliydi.
Dördüncü Kuşak:
İnternet çağına(dijital) geçilmesiyle birlikte Birey ABCD’ nin imgeleri sosyal medyadan da beslenir: Sosyal medyada gezinir. Yahudilerin Kudüs ve Filistin topraklarına yerleşmeleri ve için Osmanlı padişahı 2. Abdülhamid’ den toprak satın alma taleplerine rastlar. Sultan Abdülhamid kutsal toprakların bütün ümmetin malı olduğunu belirtir ve talebi reddeder. Bölgedeki bazı tapuları doğrudan üzerine alarak satışları engellemek ister… Bu arada Birey ABCD’ nin eline “Limon Ağacı” kitabı geçer. Sayfalar arasında ilerlerken
Filistin topraklarına gerçekleştirilen planlı Yahudi göçünü hece hece okur. Ve yirmili yaşlarda duyup işittiği Arz-ı Mev'ûd ve Siyonizm kavramlarının uygulamaya geçtiğini düşünür. Ama ütopik bulmaya devam eder. Fakat daha sonra Maide suresi 21. Ayette Firavunların baskısı altında yaşayan İsrâiloğulları' nı Mısır'dan çıkarmakla görevlendirilen Hz. Mûsâ’nın; “Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı kutsal toprağa girin. Sakın ardınıza dönmeyin. Yoksa ziyana uğrayanlar olursunuz.” Mealini yorumular. Yahudilerin bu ulu emre uymayarak dünyanın dört bir yanına yayılıp ayette belirtildiği şekilde ziyan olduklarını görür. Bu ziyana uğramanın getirdiği huysuzluğu da Ortadoğu’da Müslümanlara saldırarak göstermektedirler maalesef.
Birey ABCD olgunluk yaşlarındadır. Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Davos’ta toplantılara katılır. Bir açık oturumda İsrail cumhurbaşkanına Filistin sahillerinde öldürülen çocukların hesabını sorar. İsrail’in savaş hukukuna sığmayan saldırganlığına “One Minüt” der. Toplantıyı terk eder. Tarih bilincinde buluşan birkaç arkadaş one minüt olayından iki ay sonra, kutsal topraklarda geçen bir hikâyecik dinler: İki Türk vatandaş Kudüs’te bir lokantada yemek yer. Hesabı ödemek isteyen Türk’e, Filistinli garson şu cevabı verir: ”Sizin hesap Davos’ta başbakanınız tarafından ödendi.” Bu olay, “tarih bilincinde buluşanlar” için Kudüs ile Anadolu bağlarının güçlenip doruğa ulaştığı “imgeler” olarak hatıralardaki yerini alır.
Başka bir hikâyecik ise şöyledir: Bir Türk vatandaşı Kudüs’te minibüse biner. Gideceği yerin ücretini sorar. Yanındaki kişi dolmuş parası verdirmez. Minibüsteki diğer Filistinli de tartışmaya girer. “Hayır yol ücretini ben vereceğim,” der. Mesele kavgaya dönüşür. Şoför arabayı sağa çeker. Tartışmanın sebebini öğrenince “Ben “Osmanlı torunundan” para mı alırım? ” der ve kavgayı bitirir.
Beşinci Kuşak
Birey ABCD 50’lı yaşlardadır. Kudüs hakkında hala yeterli bilgiye sahip değildir. Bir ara eline İskender PALA’nın “Kervan” isimli kitabı geçmiştir. Eser, İstanbul’dan Mekke’ ye bir kafile halinde giden hacıların hac yolculuğunu anlatır. Vehabi inancına dayalı Arap eşkıyaları yol kesip, her türlü zulmü yaparlar. Hac ziyaretini engellemek isterler. Bu nedenler yüzünden hac ibadeti yıllarca ertelenmiştir. Bu durum hac yolunu teğet geçen Kudüs bölgesini de etkiler. Lise bilgileriyle örtüşen bu verilerle taşlar yerine oturur Kudüs imgelerinde.
Birey ABCD, İstanbul’da bir markete alışverişe gider. Markette kasiyer ile konuşan bir kişinin Türkçe aksanı dikkatini çeker. Bu kişiyle hemen tanışır ve dil farkını sorar. Adam:” Benim memleketim, doğduğum yer “Golan Tepeleri” der. Türkiye’ye geleli on yıl oldu. Türkiye’yle ticaret yapıyorum. Sürekli gider gelirim.” der. Sohbet uzar. Tarih bilincine sahip Birey ABCD, Golan Tepeleri’nin mahiyetini 1. kaynaktan öğrenmek ister. Adam: “ Golan Tepelerinde biz 16 Türk köyüyüz. Köylerimiz Türkiye’deki gibi küçük köyler değil. Hepsi Türkiye’deki çoğu kasaba ve ilçeden büyüktür. İsrail zorla topraklarımızı işgal etti,” der. Birey ABCD bir seminerde Zekeriya KURŞUN hocaya Golan Tepelerini tekrar sorar: Zekeriya KURŞUN:” Golan tepelerinde Türkler yaşıyor. Buralar çok verimli topraklar, araziler.” der.
Birey ABCD, Zekeriya KURŞUN hocanın “Osmanlı Arapları” adlı eserini inceler. Eserde, “ Osmanlı ordu karargâhları Lübnan, Suriye, Ürdün, İsrail, Filistin, Bağdat, Basra, Musul, Yemen ve Irak’ta kurulmuştur. Osmanlı askerleri aralarına bölgedeki Araplardan da alıp yetiştirmişlerdir. Bu bölgede orduda yetişen Arap subaylar, daha sonra Arap devletlerinin kurulma süreçlerinde rol almışlardır. “ şeklinde bir bahis geçmesini çok manalı bulur.
Birey ABCD, Nurdan DAMLA’ nın “Belkıs” romanını nefeslerken de yolu Kudüs’ te kesişir. Sayfaları çevirirken Hz. Süleyman ile Seba Kraliçesi Belkıs’ın mektuplaşmalarına postacılık yapar. Hz Süleyman’ın Kudüs’te yaptırdığı muhteşem sarayının Mescid-i Aksa’nın temellerinde yükselişini görür.
Birey ABCD, bu sefer de bir okulda yöneticilik görevindedir. Elindeki eser, cumhuriyet şairlerinden Ahmet Kutsi Tecer’i konu edinir. Okul, adını bu şairden almıştır. Şairin biyografisini gözden geçirir. Ahmet Kutsi TECER ’in babasının Kudüs’te müfettiş olarak görev yaptığı yazar. Kutsi soyadının da Kudüs’te bulunmasından dolayı verildiği belirtilir. Ve Ahmet Kutsi Tecer’in bir şiiri akla gelir:
Orda bir köy var, uzakta /O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da/ O köy bizim köyümüzdür.
Orda bir ev var, uzakta. / O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da./ O ev bizim evimizdir.
Orda bir dağ var, uzakta/ O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da / O dağ bizim dağımızdır.
Orda bir yol var, uzakta / O yol bizim yolumuzdur.
Birey ABCD’ nin bu imgeleri biriktirmesi yarım asırlık bir ömre sığmıştı. Kimi bilgi bir kitaptan, kimisi bir sohbetten, kimisi sınıfta dersten, kimisi de sosyal medyadandı. Biriktirdiği imgeleri dizgiye sokarken Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi(TASAM)’da Golan Tepelerinde yaşayan Türklere rastlar. Altan ÇETİN hocamız bu sayfasında, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Türklerin Golan Tepeleri, Gazze ve Filistin sahilleri boyunca yerleştiklerinden bahseder.
Bu durumda 07 Ekim 2023 te Gazze’de başlayan İsrail - Hamas savaşı bir nevi Araplaşmış Türkler ile İsrail devleti arasında geçmektedir denebilir. Zaten Kudüs özelinde ve Filistin topraklarında Osmanlı hâkimiyeti boyunca Türkler yerleşmiştir, yaşamıştır. Bu kutsal topraklar işgal edilince Türklerin ekseri çoğunluğu o topraklarda kalmıştır.
Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun “Ve Çanakkale” adlı eserinde, Filistin’ den dönen bir yurttaşın çocuğu(bir bebek), Beşiktaş sahilinde gemiden indirilip iskeleye bırakılır. Bebeği yakınları gelip almaya fırsat kalmaz. Sokak köpekleri ve kurtlar parçalar, yer! Kudüs yolundaki imgelere eklenen dindirilemez bir acıdır. İsrail ablukası altındaki Gazze’ye Mavi Marmara gemisiyle yardım götürürken şehit düşenleri de bu acılardan bağımsız düşünmemek gerekir.
Kudüs yolundaki imgeleri, bir hikâye ile sonlandıralım: Askeri kışlada komutanın biri bir köşede bank boyatır. Boyalı banka oturulmasını önlemek için iki nöbetçi asker görevlendirir. Komutanın başka bir yere tayini çıkar. Fakat yıllarca askerler orada nöbet tutmaya devam eder. Kimse sorgulamaz nöbeti. Nöbetçiler o bankı bekler yıllarca. Sonunda bir komutan bu bankın olduğu köşeye neden nöbet yazılır? diye sorar. Ve araştırır. O bankı oraya koyan komutanın emekli olduğunu öğrenir. Telefonla arar. “Komutanım bu bankın olduğu köşeye ilk nöbeti siz yazmışsınız. Kaldırmak istiyoruz ama siz neden nöbet yazmıştınız? Gerekçesini öğrenmek istiyoruz.” der. Komutan şu cevabı verir: ”Evladım o bankın boyası hala kurumadı mı ki? Nöbet tutarlar orada!”
Hz Ömer’in, Selahattin Eyyubi’nin ve Yavuz Sultan Selim’in fetihleri, Müslümanların Kudüs davasını yaşatmasına yetmemiştir. Derslerde İslam halifeliği üzerinde durulur, fakat Kudüs işlenmez her nedense. Mısır seferinde Sultan Yavuz’un Kudüs topraklarını jet hızıyla geçmesi bir ışınlama gibi anlatılır. Türk eğitim sisteminde Kudüs içerikli iki sayfalık bir metin hala yoktur. Bu metin Birey ABCD’ nin (imgelerle) serzenişidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.