Ölüm güzel şey,budur perde ardından haber...
Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü peygamber?...
Sevdiğimiz insanların bir bir aramızdan ayrılışına şahit oluyoruz. Vefatını büyük bir üzüntü ile öğrendiğim güzel insan Ömer Döngeloğlu hocamıza Rabbim gani gani rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Şehid olmayı arzu ediyordu, dualarını süslüyordu. Salgın bir hastalık sebebiyle vefat etti. İnşallah arzuladığı şehitlik mertebesine ulaşmıştır diye niyaz ediyorum.
Şahsıma her daim “canım hocam” diye iltifat ederdi. Samimi ve içten konuşmaları derinden etkiliyordu. Bizde kendisini Allah için sevmiştik ve bu yazımızı onun ruhaniyetine atfediyor, kendisine Rabbimden gani gani rahmet diliyorum…
Dünyanın özeti budur, gelirsin hoş bir sada bırakıp gidebilmişsen ne mutlu sana. Bizlerde bu yazımızda dünyada hoş bir sada bırakabilmemiz için, dünyamızı ve ahiretimizi zindan edecebilecek, hayatımızı karartabilecek potansiyele sahip bir yanlışımıza değinmeye çalışacağız.
Nedir bu hata veya yanlışımız, “Dilimize ve sözlerimize sahip olamamak”
Sözlerimizdende Sorumlumuyuz ki …!
Evet sözlerimiz, konuşmalarımız her an kayıt altına giriyor ve biz bunlardan sorumluyuz. Bizler, gönüllere sözlerle girebiliyor, hidayet yoluna sözlerle eriyor, sözlerle sevinç ve kederimizi, arzu, istek ve düşüncelerimizi dile getiriyor, tatlı bir sözle huzur buluyor, acı bir sözle kırılıyor, inciniyoruz. Çünkü sözlerde sinelere tesir eden bir güç vardır. İşte bu nedenle sözlerimiz bize büyük sorumluluk yüklemektedir.
Ayeti kerimde; “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur." İsra 36
Süfyan İbnu Abdillah (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü dedim, uyacağım bir
amel tavsiye et bana!" dedim. Alllah Rasülü (sav) şu cevabı verdi:
"Rabbim Allah'tır de, sonra dosdoğru ol!"
"Ey Allah'ın Resulü, benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?" dedim. Tekrar eliyle dilini tutup sonra: "İşte şu!" buyurdu." Tirmizî, Zühd 61, (2412).
Peygamber Efendimiz (sav) hadis-i şeriflerinde: “Güzel söz sadakadır.” Buyurmuştur. Buhârî, Cihâd 72, 128
Büyük âlimlerden Süfyan bin Uyeyne, bir gün bakar ki, adamın biri oturmuş bir meclise, yanına toplamış insanları, onun bunun gıybetini yapıp duruyor. Süfyan bin Uyeyne sorar:
-Hiç doğuda kâfirlerle cihad ettin mi?”
-Adam: “Hayır!” der.
-Peki, hiç batıda kâfirlerle cihad ettin mi?”
Adam yine: “Hayır!” der.
Bunun üzerine İmam Süfyan bin Uyeyne der ki:
“Desene, doğudaki ve batıdaki bütün kâfirler senin elinden emin olabildiler de buradakiler emin olamadılar. Hiç olmazsa biraz sus da, müminler de senin dilinden emin olsunlar.” diyor.
Her an ölümle yüzleşebileceğimiz gerçeği ile yaşıyorken, neden konuşmalarımıza, nezaket ve üslübumuza dikkat edemiyoruz. Oysa nezâketli olma, güzel konuşma, aynı zamanda dostluğa ve birliğe giden yolun anahtarı olduğunu biliyoruz. Buna rağmen, aynı inancı paylaşanların birbirleriyle, kaba, sert ve incitici konuşmalarına, yaygın bir şekilde şahit oluyoruz. Fani bir hayatın yolcuları olarak, ebedi hayata her an “hoş bulduk” diyecek adaylar olarak, insanların
birbirlerinin aleyhinde gıybet, iftira, dedikodu ve hatta küfre kadar varacak çirkin sözler söylemeleri ne acıdır. Bu duruma hak rıza gösterir mi?. Bu durumdan gerçek iman sahibi müminler razı olabilir mi?.
Dönemin ileri gelenlerinden birisi, Abbasî halifesinin huzuruna girer, başlar zulümlerini yüzüne karşı sert ifadelerle saymaya. Halîfede: -Bana neden öyle sertlikle muamele ediyorsun. Ben Firavun’dan kötü birisi değilim. Sen de
Hz. Musa’dan üstün değilsin. Cenâb-ı Hakk, Hz. Mûsâ’ya, Firavun’a git, yumuşak söyle” demiştir, diyerek daha dikkatli nasihat etmesini hatırlatmıştır.
Bizler “Müminler, birbirlerini destekleyen bir binanın taşları gibidir” hadisinin duyarlılığını taşımalıyız.
Biz, gönül almak, sevmek, sevindirmek, kolaylaştırmak için programlandık, zorlaştırmaya gelmedik. Müjdelemek için geldik, nefret ettirmeye gelmedik. Aynı zamanda biz, kalp kırmanın Kâbe’yi yıkmak gibi gören bir anlayışın mensupları olduğumuzu aklımızdan çıkarmamamız gerektiğini bilmemiz gerekir.
Ramazan-ı Şerif ayı bize bereketiyle geldi, unuttuklarımızı hatırlatmaya geldi, yaptıklarımızda hak rızasını gözettirmeyi öğretmeye geldi. Gelin bu Ramazan ayı hayatımızın dönüm noktası olsun. Geçici heves, menfaatler uğruna bir birimizle didişip, çekişip, hakaretler yağdırıp, kırıp dökerek ahiretimizi berbat etmeyelim. Dünyadan ayrıldıktan sonra kıymet bilmeyi değil, hayatta iken bir birimizin kıymetini bilmeyi Rabbim bizlere bahşeyle…
Bu mübarek aydan istifade edenlerden olabilmek ümidiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.