Zaman...
Mekân...
Yediklerimiz...
İçtiklerimiz...
Giydiklerimiz...
DOSTLARIMIZ...
DOSTLUKLARIMIZ...
Hepsi yukarıda saydığımız kavramlarla beraber zaman zaman değişti. Kimbilir, belki biz değiştik.
Büyüdük...
Okuduk...
Makam ve mevki sahibi olduk.
Öğretmen, esnaf, sanatçı, sanatkar, mühendis, vali, kaymakam. Ve hepimiz dağıldık gittik. Aynı ülkede, aynı şehirde, bazen aynı mahallede birbirimizi tanımaz, tanıyamaz olduk.
Peki neden?
Peki niçin?
Peki niye?
Aşağıda beni, seni, bizi,hepimizi anlatan güzel bir hikaye Lütfen sonuna kadar okuyun mümkünse okutun ve sonunda da
BEN HÂLÂ "O'YUM" DEYİN.
Buyrun o halde...
Nerede, hangi işte ve hangi görevde olurlarsa olsunlar, birbirleri ile;
-İrtibatı asla kesmeyeceklerine,
-Doğru Yol’dan,
-Adalet ve Hakkâniyetten ayrılmayacaklarına,
Dine ve vatana hizmet dâvasından hiçbir zaman geri kalmayacaklarına" dair söz vermişler.
Aradan yıllar geçmiş birbirleri ile irtibat kuramamışlar. Çünkü o dönemde iletişim araçları sınırlı imiş.
Bunu bilen arkadaşlar zaman hepimizi yıpratır, yaşlanırız, şeklimiz şemâlimiz değişir, ileride karşılaştığımızda birbirlerimizi tanımakta zorluk çekebiliriz onun için aramızda bir şifre belirleyelim oradan birbirimizi tanırız diye şifre belirlemeye karar vermişler. Çok kısa ve hatırda kalıcı bir şifrede anlaşmışlar.
O da:
“BEN O' YUM !”... olmuş.
Aradan uzun yıllar geçmiş, bizim üç idealist dava arkadaşının her biri bir köşeye savrulmuş:
- Biri Müderris (hoca),
- Diğeri sayılır bir tüccar,
- Bir diğeri de Mutasarrıf (vali) olmuş.
Tüccar olan şehir şehir dolaşırken, bir şehirde arkadaşının o şehrin mutasarrıfı (valisi) olduğunu öğrenir.
Hemen kadim dostu ve dâva arkadaşını ziyaret ve tebrik etmek ister.
Kapıya varır görüşmek ister fakat güvenlik ve bürokrasi çarkını aşmak kolay olmaz.
Görevlilere kendini tanıtıp, vali beyin medrese arkadaşı olduğunu, yıllar öncesinden tanıştıklarını, anlatmışsa da fayda etmez, sırasını beklemek zorunda kalır.
Vakit geçmiş, lâkin kendisine bir türlü sıra gelmemiş…
Nice sonra bizim tüccarın aklına mezuniyet günündeki belirledikleri şifre gelmiş.
Derhal küçük bir kâğıt parçasına:
“BEN O’ YUM”
diye yazmış ve görevliye uzatarak bunu, vali beye iletmesini istirham etmiş…
Onun bu ricasını isteksizce yerine getiren görevli az sonra geri dönüp aynı kâğıdı tüccara uzatmış…
Bizimki şaşırmış… Ama asıl şaşkınlığı kâğıdın arkasını çevirince yaşamış.
Kağıdın arkasında:
“SEN O' OLABİLİRSİN AMMA BEN O' DEĞİLİM!” yazmaz mı!
Bu kıssa, günümüz insanlarını ne kadar da güzel anlatmıyor mu?
Hakikat şu ki, nice arkadaşlar makamla, parayla, şöhretle tanışıp her imkâna sahip olunca, âdeta "TANINMAZ" hâle geliyorlar ve: "BEN O DEĞİLİM" çizgisine savruluyorlar.
Çünkü bu kişiler, ulvi ideallerle yola çıktıkları halde amaca ulaşmak için:
Yolda bulduklarını, yola çıktıklarına değişen ve amacına ulaşmak için her yolu mübah gören zayıf insanlardır...
Kıssamıza uygun bu gün:
“Ben O’yum!” diyebilen kaç gerçek dost ve arkadaş var ?
Öte yandan;
“BEN O' DEĞİLİM !
diyenler dünyaya sultan olsa ne yazar?
Gerçek dostlarınızın çoğalması temennisiyle, hayırlı ve huzurlu günler dilerim.