Samsun’un Vezirköprü ilçesi Gazi Pansiyonlu İlköğretim Okulu Din Kültürü öğretmeninin 2001 yılında derslere başörtülü girdiği için kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı davrandığı gerekçesiyle soruşturmaya tabi tutulması ve soruşturma sonucunda; ideolojik amaçlarla kurumun huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozduğu öne sürülerek devlet memurluğundan çıkarılması karşısında öğretmenin verdiği hukuk mücadelesi 11 yıl sonra Danıştay tarafından haklı bulunmuştur. Danıştay 12. Dairesi, 21.11.2012 tarihli ve 2012/3480 Esas, 2012/9158 sayılı kararla başörtüsüyle derse girmenin devlet memurluğundan çıkarılma cezasına sebebiyet vermeyeceğine hükmederek 11 yıl çekilen çileye kerhen şükür dedirtmiştir. Eğitim-Bir-Sen olarak söz konusu kararı “Geç Gelen Adalet, Başörtüsüyle İlgili Hatalı İçtihatları da Ortaya Koymuştur” başlığıyla web sayfamıza taşımız ve kararın hukuki, siyasi ve sosyal sonuçları hakkında kapsamlı bir değerlendirmede bulunmuştuk. Görünen o ki MEB Hukuk Müşavirliğini hesap edememişiz.
Danıştay 12. Dairesinin bu kararı ve gerekçesi gerek başörtüsü yasağının dayanaklarının ortadan kaldırılması gerekse getirdiği bakış açısı nedeniyle önemlidir. Derslere başörtülü girmek şeklindeki fiilin, çalıştığı kurumun huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozucu nitelikte bulunmadığı, ideolojik ve siyasi amaçlarla yapıldığı da ortaya konulamadığına hükmeden Danıştay’a Milli Eğitim Bakanlığı Hukuk Müşavirliği itiraz etmiş ve öğretmenin göreve iadesini hazmedememiş. İnanılacak gibi değil. Bunun bir kamera şakası olmasını arzu ederdim ama ne acı ki gerçek.
1998 yılında üniversitelerde başörtüsü yasağı başladığında İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne seçilen Kemal Alemdaroğlu, başörtülü ve sakallı öğrencilerin ders ve sınavlara alınmamaları, girmişlerse yok sayılmaları, çıkmazlarsa da dersin iptal edilmesi gibi absürt bir genelge yayımladığında acaba bu günleri görmüş müdür bilemiyorum. Temel hak ve hürriyetler çiğnenerek Anayasa’ya aykırı bir biçimde, 12 Eylül Milli Güvenlik Konseyi tarafından çıkarılan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin bir gün gelip Anayasa’dan kanundan daha muteber hale geleceğini darbeci paşalar bile tahmin ettiğini sanmıyorum. Ama bu gün ne kadar şükretseler azdır. Çünkü Danıştay 12 Dairesinin “böyle saçmalık olmaz” dercesine verdiği karara itiraz eden vesayet atığı Hukuk Müşavirleri yolun yolumuzdur diyecek kadar darbeci geleneği içselleştirmişlerdir. Türkiye’de herkes Mursi’nin getirdiği Sisi ve bazı üst bürokratların Mursi’ye darbe yapmak için içine girdikleri kirli ilişkileri konuşuyor ve yazıklar olsun diyor. Mursi’nin Sisi’sinden Milli Eğitim Bakanlığı Hukuk Müşavirliği’nin yaptığının ne farkı var Allah aşkına.
Yapılanın şahsen hata olduğunu düşünmüyorum. Burada neye itiraz ettiğini bilemeyecek kadar basireti bağlı hukuk müşavirlerinin bulunduğunu da düşünmüyorum.
Hukuk Müşavirliğindeki sorumluların 659 sayılı KHK ile adli ve idari davalarda uyuşmazlıkların sulh yoluyla halli, kabul ve feragat ile kanun yollarına başvurmaktan ve davadan vazgeçme yetkilerine ilişkin düzenleme yapıldığını bilmemeleri mümkün değildir. Bu yüzden kimse, “sorumluluk gereği karara itiraz etmek zorundaydık, aksi halde görevi ihmal etmiş olurduk” bahanesine sığınmasın.
1. Hukuk Müşavirinin bu aymazlığı kamuoyuna açıklayabilmesi imkânsızdır. Ergenekon’un alt hücreleri işbaşındalar diyenler olabilir. Ben bu konuda bir şey demek istemiyorum ama gerçek hukuk müşavirleri ve gerçek bürokratlar iş başında değiller bu kesin. Ömer Dinçer, bazı bürokratları havuza almıştı. Haklı ya da haksız. Oraya girmiyorum. Üzerinde tartışılabilir ve haksızlık yapıldığını düşünenler olabilir bu ayrı bir tartışma konusu. Bu karara itiraz eden Hukuk Müşavirliği’ndeki sorumlu bürokratların havuza alınmasını teklif edenler olabilir, ancak ben sorumluların bizzat kendilerinin istifalarını vermeleri taraftarıyım. Yapılan işin tevil götürecek hiçbir tarafı yok.
Tek kelimeyle rezalet…
Yazıklar olsun. Yazıklar olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.