Osmanlıca sözlüklere baktığımızda âdâb; Edep kelimesinin çoğuludur. Edepler. Edep ve ahlâk kaideleri. Edebin anlamı; Terbiye. Kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek. Güzel ahlak. Âdâb-ı Muâşeret ise; Beraber yaşayışta, hoş ve İslâmca yaşama ve geçinme usulleri. Ahlaken uyulması gereken hususlar; terbiye ve nezaket kaideleri. Şeklinde ifade edilmektedir.
Fıkıh ıstılahına göre edeb, "Peygamberimiz (s.a.s.) in sünnetine uygun olarak yapılan hareketlerdir. Daha geniş ifadesiyle Allah'ın ve Peygamber'in emir ve yasaklarına uygun biçimde hareket etmektir.
Eskiden mektepler, medreseler, okullar, dergâhlar öncelikle birer edep mektepleri idi. Hangi kademede ve mevkide olursa olsun her dersin olmazsa olmazı ‘’edep’’ti. Edeple, adab-ı muaşeretle ilgili ciltlerce kitaplar yazılmıştır. Adabı muaşeret kitapları kıraathanelerde,köy ve mahalle odalarında, sürekli okunup-dinlenen başucu kitapları idi.
Mecma’-ul Adab isimli kitaplardan elimde üç-beş farklı (Osmanlıca, Türkçe) basımları var. Şöyle bir içindekiler kısmına baktım. Bazılarını ana başlıklar halinde alıyorum.
‘’Taharetin adabı’’, ‘’Abdestin Adabı’’, ‘’Guslün Adabı’’, ‘’Misvak Adabı’’, ‘’Ezanın Adabı’’, ‘’Namazın Adabı’’, ‘’Duanın Adabı’’, ‘’Cumanın Adabı’’, ‘’Orucun Adabı’’, ‘’Bayramların Adabı’’, ‘’Kurban Kesmenin Adabı’’, ‘’Haccın Adabı’’, ‘’Kabir Ziyaret Etmenin Adabı’’, ‘’Dargınları Barıştırmak’’, ‘’Misafire İkramın Adabı’’, ‘’Hasta Ziyaretinin Adabı’’, ‘’Cenaze Defnetmenin Adabı’’, ‘’Defnden Sonra Cenaze Sahiplerinin Adabı’’, ‘’Tevbe Etmenin Adabı’’, ‘’İstişare Etmenin Adabı’’, ‘’Evlenmenin Adabı’’, ‘’Çocuk Emzirmenin Adabı’’, ‘’Çocuğa Ad Koymanın Adabı’’, ‘’Emri bil-maruf Nehyi Anil-münkerin Adabı’’, ‘’Mevki Sahibi Olanların Adabı’’, ‘’Selam Vermenin Adabı’’, ‘’Başkasının Evine Girmenin Adabı’’, ‘’Borçlanmanın Adabı’’, ‘’Meclisin Adabı’’, ‘’Konuşmanın Adabı’’, ‘’Yemek Yemenin Adabı’’, ‘’Elbise Giymenin Adabı’’, ‘’Ev Yapmanın Adabı’’, ‘’Uykunun Adabı’’, ‘’Yolda Yürümenin Adabı’’ gibi başlıklarla devam edip gider. Tabii bunlar alt başlıklar halinde devam ederek, detaylar anlatılıyor.
Muhaddisler, Peygamberimiz'in (s.a.s.) bizzat yaşadığı ve ümmetine tavsiye ettiği edeb ve ahlâk kaidelerini ihtiva eden hadîsleri, tasnîf ettikleri hadîs kitaplarında ‘’Kitâbu'l Edeb’’, ‘’Bâbu'l Edeb’’ gibi başlıklar altında toplamışlardır. (Buhârî Edeb; Müslim Edeb, Muvattâ Hulk...) gibi.
Her konuda olduğu gibi, güzel ahlâk konusunda da örneğimiz olan Peygamberimiz (s.a.s.) ahlâkça insanların en güzeli idi. Peygamberimiz güzel ahlâkı tarif ederken şöyle buyurmuştur: ‘’İyilik güzel ahlâktır; fenalık da, kalbin yatışmadığı ve halkın duymasını hoş görmediğin şeydir.’’ Diğer bir Hadisi Şerifte de; ‘'İnsanların en hayırlısı ahlâkça en güzel olanıdır.’’ buyurmuştur.
Ebû Hüreyre (r.a.), Allah Rasûlü'nün şöyle dediğini nakletmiştir: ‘’Müslüman’ın müslüman üzerindeki hakkı altıdır: Ona rastladığın zaman kendisine selâm ver, seni yemeğe davet ederse icâbet et. Senden öğüt isterse öğüt ver. Aksırır da Allah'a hamd ederse ‘yerhamükellah’ (Allah sana merhamet etsin) de. Hastalanırsa kendisini ziyaret et. Ölürse cenazesinde hazır bulun.’’ (Buhârî, Cenâiz, 2; Müslim, Selâm, 4-6). Bu Hadiste yer alan edebleri şöyle sıralayabiliriz:
a) Karşılaştığı zaman din kardeşine selâm vermek. İslâm âlimlerinin çoğuna göre selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Başka hadislerde selâmın yaygınlaştırılması ve bunun toplumda karşılıklı sevgi ve muhabbetin artmasına sebep olacağı bildirilmiştir.
b) Davete icâbet etmek. Bu davet düğün, sünnet cemiyeti ve benzerlerini kapsamına alır. Düğün davetine ‘velîme’ denir ki, buna icabet vacibtir. Çünkü hadiste ‘’Her kim velîme davetine icabet etmezse Allah'a ve Resûlü'ne isyan etmiş olur.’’ (el-Askalâni, Buluğu'l-Meram Trc. A. Davudoğlu, IV, 315) buyurulmaktadır. Diğer davetlere icabet menduptur.
c) Öğüt isteyene öğüt vermek. İstemeden nasihatta bulunmak menduptur. Çünkü hayra ve iyiliğe delâlettir.
d) Aksırır da ‘’elhamdülillah’’ derse, bunu işiten ‘’yerhamükellah’’ der. Hadiste: ‘’Biriniz aksıracağı zaman hemen iki avucunu yüzüne koysun ve bunlarla sesini kıssın.’’ (Ebû Davûd, Edeb, 90)
e) Hasta ziyareti yapmak. Hasta ziyaretini farz-ı kifâye sayanlar varsa da, İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre menduptur. Bunda hastayı tanımakla tanımamak ve hısım olmakla olmamak aynıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.) müslüman hastalar yanında gayr-ı müslim hizmetkârını ve amcası Ebû Tâlib'i ölüm döşeğinde ziyaret etmiştir. Hizmetçi, bu ziyaret bereketiyle İslâm'a girmiştir.
f) Cenazede bulunmak. Cenaze tanıdık olsun veya olmasın hazır bulunmaya çalışmak gerekir.
Kur’an-ı Kerimde; ‘’Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor. Eğer evde kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, ‘Geri Dönün’ denirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha nezih bir davranıştır. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.’’ (Nur S./27-28) Buyurulur.
Evlere girerken usule riayet etmek gerekir. Cahiliye devrinde evlere hücum edilircesine girilirdi. Ziyâretçi eve girer ve girdikten sonra da ‘girdim’ diye seslenirdi. Çok defa, ev sahibinin ailesiyle onları başkasının görmesi doğru olmayan hâlde olduğu olurdu. Bu hâl, üzüntü verip gönülleri yaraladığı gibi evleri emniyet ve huzurdan yoksun bırakırdı. Ayrıca gözler tahrik edici yerlere takıldığı zaman nefisleri bu şekilde fitneye sürüklerdi. İşte bu sebepten dolayı Allah Müslümanları âdâb-ı muaşeretle terbiye etmiştir. Evlere girmeden izin isteme âdâbı ve ev halkına güven verip onlardan kuşkuyu gidermek için girmezden evvel selâm verme âdâbını getirmiştir.
Peygamberimiz (s.a.s.) bir Hadisi Şerifinde de şöyle buyurur; ‘’Biriniz bir yere girmek istediğinde üç defa izin istesin.. Müsaade edilmezse, geri dönsün..’’ Hadis (Müsned)
Bir yere gittiğimizde evin kapısını (zilini) üç defa çalacağız. Müsaade edilmezse ısrar etmeye ceğiz. Bu durumu telefon çağrıları için de uygulayabiliriz. Zaten müsait olursa aranan kişi dönecektir.
Eskiden evlerin girişinde, misafir odalarında, yatak odalarında, medreseler ve devlet dairelerinde, edepli olmanın gerekli olduğu yerlerin girişinde; insanı edepli olmaya davet eden, üzerinde ‘’Edeb Ya Hu’’ yazan, kocaman bir Hüsn-i Hat Levhaları bulunurdu.
Şairin şu mısraları ile yazımı noktalıyorum.
Edep bir tac imiş Nur-u Hüda’dan
Giy ol tacı, emin ol her beladan.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.