Kronoloji yayınlamak biraz yavan oluyormuş. Senden az şey katıyorsun yazıya. Duygu daha az olduğu için belki yazıyı kendin bile beğenmiyorsun. Ama inanın o günleri bilmeyen, okumayan, belgeselini izlemeyen, araştırmayan bir genç neslimiz var. İçimizdeki duyguları ve gerçekleri aynı anda yansıtacak kadar usta değiliz. Mevlana’ya sormuşlar “O kadar yazarsın, o kadar okursun ne bilirsin? diye; Mevlana Hz'leri şu cevabı verir."HADDİMİ BİLİRİM" Rabbini bilmenin ilk kapısını anlatmış bize, haddini Hak için bilmenin. Bizde haddimizi bilerek” Sürç-i lisan ettiysek affola” deyip yazıya kaldığımız yerden devam edelim.
Refah Yol koalisyonunun, ordunun 28 Şubat 1997’de başlayan müdahalesiyle tasfiye edilmesi, eğitimi tartışma gündeminin odağına oturtmuştur. Temel eğitimin 8 yıla çıkarılması kapsamında, öteki meslekî ve teknik okulların yanı sıra İmam Hatip okullarının orta bölümlerinin kapatılması, “İrticaya karşı mücadele” programının önemli bir parçasıydı.
Baskı öyle boyutlara ulaşmıştı ki, yurtlarda kız öğrenciler başörtüsü ile dolaşıldığı için yurtlar kapatılmış, müfettişler tarafından bayan öğretmenlerin saçlarının peruk olup olmadığını anlamak için çekildiği gözlenmiş, İdareciler Cuma vakitlerinde kimler gidiyor diye pusuya yatmışlar, başörtülü öğrenci ve öğretmenler başlarını açmaları konusunda “ikna odalarına “ alınmışlardır.
Düzenlenen bu raporlar neticesinde çok sayıda öğretmen fişlenerek sınıflandırılmış, idari yaptırım kararları ile karşı karşıya gelerek cezalandırılmış, görev yerleri değiştirilmiş veya görevden uzaklaştırılmıştır.
28 Şubat süreci sonrasında Türkiye’nin uzun yıllardır üzerinde en çok tartışılan birinci meselesi hiç şüphesiz başörtüsü-türban meselesi olmuştur. Sorunun“başörtüsü-türban sorunu” olarak adlandırılmamasının sebebi, başörtüsünün “Siyasal İslam’ın simgesi” olduğu gerekçesiyle yasaklandığı iddiasının tartışmalı oluşudur.
Türkiye’de başörtüsünün bir sorun olarak görülmesi ilk defa 27 Mayıs 1960 Askeri darbesinden sonra ortaya çıkmıştır. 1967 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde derslere başörtüsü ile girilmesine izin verilmemiş olmakla beraber Hatice Babacan isimli öğrenciye derslere başörtüsü ile girme konusunda ısrarcı davrandığı gerekçesiyle disiplin cezası verilmiştir. Bunun üzerine öğrencilerin bir kısmı verilen disiplin cezasına bir tepki olarak kampüs içerisinde çadırlar kurmuş ve derslere girmeyerek kararı protesto etmişlerdir.
Her ne kadar 90’lı yıllar rahat geçse de, 28 Şubat sürecinde YÖK Başkanlığına atanan Kemal Gürüz ’ün, MEB’in 15 Eylül 1997 tarihli genelgesine dayanarak üniversite rektörlüklerine “başörtülü öğrencilerin üniversitelere alınmaması” yönünde talimat vermesiyle başörtüsü tekrar yasaklanmıştır.
İstanbul Üniversitesi’nde 1998 eğitim-öğretim yılı kayıt döneminde başörtülü öğrenciler kayıt öncesinde özel mülakata alınmış, başörtüsü ile ilgili yasaklayıcı hükümler içeren üniversitenin yayınlamış olduğu genelgeye uyacaklarına dair imza atmaya kamera kayıtları yapılarak yönlendirilmiş, bu genelgeye uyacaklarına dair imzalı taahhütte bulunmayanların üniversiteye kayıtları yapılmamıştır.
1996-1997 Eğitim Öğretim yılında İmam Hatip Liseleri'nin orta kısımlarında 214 bin öğrenci okumaktaydı. Sekiz Yıllık Zorunlu ilköğretime geçilmesinin ardından 2002–2003 eğitim öğretim yılı sonunda öğrenci sayısı 23 bine geriledi.
28 Şubat sürecinde, toplumun önemli bir kesiminden tepki almasına rağmen -aslında İmam Hatip liselerinin ortaokul kısmı hedef alınarak- kesintisiz olarak uygulama konulan zorunlu eğitim, ilköğretim müfredatında ve okulların mekânsal yapısında bir değişiklik gerektirdiği için uzun süre millî eğitim planlamasını alt üst etti.
İmam Hatip Liseliye karşı soğuk bakan ve birtakım kuşkular duyan kesimlerden bazıları açıkça, bazıları ise zımnen İmam Hatip Lisesi mezunlarının başka alanlarda tahsil yapmaya yönelmelerini devleti ele geçirme planı olarak nitelendirmişlerdir.
Bazı kesimler imam hatip lisesi mezunlarının devlet bürokrasisi içerisinde yer almasını istemiyorlardı. Çünkü üniversite sınavlarında beklenenin üzerinde başarılı olan bu öğrenciler kendilerine biçilen “imamlık” rolünün dışına çıkıyor ve çeşitli meslek dallarına yöneliyorlardı. 1999 yılında YÖK tarafından üniversiteye giriş sisteminin değiştirilmesi ve meslek lisesi öğrencilerine düşük kat sayı uygulaması ile imam hatip liselerinin sınavda bu tür alanlara girmesinin tamamen engelleneceği süreçte böylece başlamış oldu.
YÖK, meslek liselerinin ağırlıklı ortaöğretim puanlarının, ÖSS’de alanlarında bir okulu seçerlerse 0,5, alanlarının dışında bir okulu seçerlerse 0,2 ile çarpılmasını kararlaştırdı ve böylece katsayı sorunu doğdu. Meslek lisesi memleket meselesi derken bütün meslek liselerinin temeline dinamit kondu ve sonuçta sırf imam hatiplinin önü kesilecek diye bir sürü düz lise mezunu işsiz ordusu ürettik.
Yeşil sermaye diye Anadolu sermayesinin üzerine gidildi ve Anadolu Kaplanları bir bir çökertildi, yeşil sermaye, kızıl sermayeye dönüştürüldü yetmedi, o dönemde 22 özel banka batırılarak ve 4 kamu bankasının içi boşaltılarak, Hazine'nin yani milletin sırtına 50 milyar dolar yük bırakıldı. 21 Şubat 2001 krizi ile dip yapan güzel ülkemin güzel insanları, 10 yıl boyunca 28 Şubat'ın aktörlerinin hortumladıkları paraların geri ödenmesi ve faiz yükü olarak 253 milyar TL maliyete katlanmak zorunda kaldılar.
5,5 senelik 28 Şubat sürecinde yaşananlar öyle büyük acılara, ahlara ve gözyaşlarına sebebiyet verdi ki, o sürecin bütün aktörleri 2002 sonundan itibaren perişan duruma düştüler.
Bu millete, milletin değerlerine, onlara alkış tutanlara, hala özür dilemeyip pişman olmayanlara diyeceğim şudur ki; Pişmanlık duyacakları bir gün var, o da ahrette ki hesap günüdür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.