Yaşananları bir toparlayalım:
ABD, muhtemelen son bir yıldır Türkiye'de Fetö'nün darbe yapacağını bildiğinden yeni işbirlikçileri olarak Türkiye'de Fetöcüleri, Suriye'de de PYD'yi seçti, bu düre içinde Türkiye'deki mevcut yönetimi de olaylara karışmasın diye söylem düzeyinde (tutulmayacak sözler vermek gibi) oyalamakla yetindi.
Haziran başında Menbiç Saldırısı ile PYD, Türkiye'nin dönem itibariyle kırmızı çizgi olarak beyan ettiği Fırat'ın batısına geçmiş oldu. Türkiye'deki darbe, henüz kuvveden fiile geçmediğinden Türkiye'nin Menbiç yürüyüşünde PYD'ye saldırmaması için ABD, bir saptama yaptı, bir de söz verdi. Saptama, Menbiçi kuşatanın PYD değil PYD'nin de içinde bulunduğu Suriye Demokratik Güçleri adı verilen bir koalisyon olduğu yalanıydı. Söz de, Menbiç alındıktan sonra PYD'nin burayı bırakıp Fırat'ın doğusuna geri çekileceği vaadiydi. Nitekim, Menbiçin alındığının ilan edilmesi bile Türkiye'deki darbe tarihine göre geciktirilmiş olabilir.
Tabii, gerek söz, gerekse saptama, PYD'nin sorunu değildi; PYD, üzerine düşeni yapmış, Fırat'ın batısına geçerek Menbiç'i almış ve şimdi durumun meşrulaştırılmasını bekliyordu. Geri çekilmek, PYD'nin verdiği bir söz olmadığı gibi istediği bir hamle de değildi.
ABD, kendi para birimi olan dolar'a benziyor: gerçek değeri 3 cent'i geçmeyen bir kağıt parçasına insanlar, üzerinde 100 dolar yazdığı için bu değeri veriyorlar.
Obama, Amerikan emperyalizmi rüyasının sonuçlarını, ülkesine tabutlarda cansız bir şekilde dönecek askerler üzerinden ödemek istemediğinden, üvey evlat edindiği PYD ile en azından bu yılın Kasım ayındaki başkanlık seçimlerine kadar birlikte yürümek tercihinde. Yani üç centlik ABD değerini, PYD sayesinde 100 dolarlık bir etkiye kavuşturmuş oluyor.
Ancak PYD, ABD ile konjonktürel bir işbirliği yaptığını ve kendini kullandırmaya devam ettiği müddetçe, ABD nezdinde bir değeri olacağını biliyor. O nedenle 'şimdi genişleme, genleşme zamanı' diyerek dünyada üretilmesi mümkün olmayan 'toprak maksimizasyonuna', işgale ağırlık veriyor.
Hani ileride suların durulacağı dönem geldiğinde; elindekinin bir kısmını verdiğinde, kalan diğer toprağın üzerine; 80'lerin başında daha ortada photoshop filan yokken, stajını komşunun okumuş bir akrabasının referansıyla bulduğu bir reklam ajansında yapmış, asker kaçağı bir sosyopat amatörün grafiğini çizdiği, düzenleme yoksunu görseli, çaresizlikten bayrak diyerek göndere çekmenin hayalini kurmaktadır.
Türkiye, hayli zamandır pişirdiği Cerablus'a Özgür Suriye Ordusu ile birlikte girme senaryosunu, meşruiyet zemininde tutmak, kaş yapayım derken göz çıkarmamak, evdeki bulgurdan olmamak için bölge ile ilgili neredeyse tüm devletleri bilgilendirdi. Operasyonun başlayacağını artık herkes biliyordu ancak bunun bilinmesinin ilerleme esnasında ilave direnç dışında bir probleme vesile olması beklenmiyordu, nitekim öyle oldu.
Türkiye, PKK koridorunu da kesen Cerablus operasyonuna başlayınca ilk tepki, bilenler için hiç de şaşırtıcı olmayacak bir biçimde PYD'den geldi. Salih Müslim adındaki PYD yöneticisi, fiziki bedeninin sınırlarını zorlayan bir duygusallıkla bu coğrafyanın tepkisel çocuklarından biri olduğunu ortaya koyan "erkeksi" (!) açıklamalar yaptı, Türkiye'ye meydan okudu. Aradan çok geçmeden Müslim, aklı başında birilerinden azar işitmiş olmalı ki bu defa Amerikan Dışişeri Bakanı Kerry, PYD'nin Fırat'ın doğusuna çekileceğini açıkladı. Ancak bölge hareketten önce söylemin iktidar olduğu günlere girdiğinden Kerry'nin bu açıklamasını, bir tespitten çok, PYD'ye söylenmiş bir mesaj, hatta öneri olarak görmek gerekiyor.
Türkiye; PYD, Menbiç'i terk etmedikçe Suriye'de derinleşmek, Menbiç'i de ele geçirip PKK koridorunu iyice güdük bir proje haline getirmek istiyor.
Türkiye'nin Işid'le mücadelede PYD'yi kısıtlayan sonuçlar alması, Fırat'ın batısındaki temizliği izleyen dönemde doğusuna da operasyonel ilgi duyacağı anlamına geliyor.
Kasım ayındaki yeni Başkan'ın seçimine kadar kendini PYD üzerinden ifade etmeye çalışan ABD'nin söylem düzeyinde 100 dolarlık ancak eylem düzeyinde 3 centlik etki gücü, Türkiye'nin önünde yeni fırsatlar açıyor. Bütün bu Işid ve PYD temizlikleri, son tahlilde Suriye'de Esat'ın kişi olarak gideceği ve Suriye toplumunun koftiden bir demokrasi tecrübesi yaşamasıyla sonuçlanacak gibi görünüyor.
Ancak bu anlatıma ket vurabilecek bir faktör var: Türkiye içinde sıklıkla halen yaşanan ve yaşanabilecek her açıdan abartılı teröristik faaliyetler. İnsanımızı, çaresiz hissettirecek bu bombalı eylemlerin 'uygulama failinin' sahada düşman kardeşlermiş gibi görünen ancak gerçekte/son tahlilde öyle olmayan PKK, PYD, Işid olduğu meydanda. Üstelik bütün bu örgütlerin kuklacısının da ABD'inde konuşlanmış bir hizip olduğu da ortada. Buna direnebildiğimiz ölçüde kendi politikalarını uygulayabilen bir ülke olacağız. Bize vatandaş olarak düşen görev, kendimizden farklı kimlikler taşıyan vatandaşlarımızla aramızda bir ayırım ve farklılık gözetmemektir. Kalanı, Hükümetimizin izleyeceği politikalar sınıfına girer.
Bu analizde Rusya'ya hiç değinmedim. Rusya, kanaatimce Türkiye'nin kendisine şeffaf davranmasını istiyor ve hatta bunu yeterli buluyor. Unutmayalım, Osmanlı Ermenilerini ayaklandırıp kendine bağlamak isteyen Rusya'ya en büyük engel İngiltere'den gelmişti. İngilizler, zayıf bir Osmanlı, Rusların sıcak denizlere inmesini daha fazla geciktirmez, bunu ancak bağımsız (özellikle Rusya'dan bağımsız) bir Ermenistan yapabilir deyip; ne alakaysa(!) içine Trabzon, Giresun, Ordu gibi Ermeni etnik kimliği ile ilgisi olmayan alanları da içerecek şekilde çizdiği haritaya 'Büyük Ermenistan' projesi adını vermişlerdi.
İşte Suriyedeki PKK/PYD devlet hayali de Rusların sıcak deniz emellerine Büyük Ermeni projesinden sonra verilmiş ikinci bir Batı seddi niteliğindedir. Rusların bunu gördüğü ve tavrını konjonktürel olarak değişken belirlediği kanaatindeyim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.